21. CÜZ 1. HİZİP


29-ANKEBÛT SÛRESİ العنكبوت Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ BismillahirRahmânirRahiym
وَلَا تُجَادِلُوا أَهْلَ الْكِتَابِ إِلَّا بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ إِلَّا الَّذِينَ ظَلَمُوا مِنْهُمْ ۖ وَقُولُوا آمَنَّا بِالَّذِي أُنْزِلَ إِلَيْنَا وَأُنْزِلَ إِلَيْكُمْ وَإِلَٰهُنَا وَإِلَٰهُكُمْ وَاحِدٌ وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ
46-) Ve lâ tücadilu ehlel Kitabi illâ Billetiy hiye ahsen* illelleziyne zalemu minhüm ve kulu amenna Billeziy ünzile ileyna ve ünzile ileyküm ve ilâhuna ve ilâhuküm Vahidün ve nahnu leHU müslimun;
46-) Aralarındaki zulmedenler müstesna! Geçmişte kendilerine BİLGİ verilmiş olanlarla, en güzeli neyse o şekilde mücadele edin ve şöyle deyin: “Bize inzâl olunana da size inzâl olunana da iman ettik… İlâhımız ve ilâhınız aynı TEK`tir! Biz O`na teslim olmuşlarız.”
وَكَذَٰلِكَ أَنْزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ ۚ فَالَّذِينَ آتَيْنَاهُمُ الْكِتَابَ يُؤْمِنُونَ بِهِ ۖ وَمِنْ هَٰؤُلَاءِ مَنْ يُؤْمِنُ بِهِ ۚ وَمَا يَجْحَدُ بِآيَاتِنَا إِلَّا الْكَافِرُونَ
47-) Ve kezâlike enzelna ileykel Kitab* felleziyne ateynahümül Kitabe yu`minune Bih* ve min haülai men yu`minu Bih* ve ma yechadü Bi âyâtiNA illel kafirun;
47-) Böylece sana Kitabı (Hakikat ve Sünnetullâh bilgisini) inzâl ettik… Kendilerine Kitap verdiklerimiz (hakikatleri olarak) O`na iman ederler… İşte bunlardan, O`na (hakikatlerine) iman eden kimse de vardır… İşaretlerimizi sadece hakikat bilgisini inkâr edenler (kilitlenmişler) bile bile inkâr eder.
وَمَا كُنْتَ تَتْلُو مِنْ قَبْلِهِ مِنْ كِتَابٍ وَلَا تَخُطُّهُ بِيَمِينِكَ ۖ إِذًا لَارْتَابَ الْمُبْطِلُونَ
48-) Ve ma künte tetlu min kablihi min Kitabin ve lâ tehuttuhu Bi yemiynike izen lertabel mubtılun;
48-) Sen O`ndan (inzâl ettiğimiz BİLGİden) önce (Tevrat, İncil gibisinden) bir kitap okumuyor ve onu sağ elinle de yazmıyordun… (Demek ki genel anlamda okur – yazar olabilir… Furkan: 5) (Eğer okuyup yazıyor olsaydın) o takdirde dediklerini çürütmek isteyenler elbette şüphe ederdi.
بَلْ هُوَ آيَاتٌ بَيِّنَاتٌ فِي صُدُورِ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ ۚ وَمَا يَجْحَدُ بِآيَاتِنَا إِلَّا الظَّالِمُونَ
49-) Bel HUve ayatun beyyinatün fiy sudurilleziyne utül ılme* ve ma yechadü Bi âyâtiNA illez zâlimun;
49-) Bilakis O (Kur`ân), kendilerine ilim verilmiş olanların derûnlarında apaçık işaretlerdir… (Hakikatlerinde mevcut) işaretlerimizi ancak nefsine zulmedenler inkâr eder.
وَقَالُوا لَوْلَا أُنْزِلَ عَلَيْهِ آيَاتٌ مِنْ رَبِّهِ ۖ قُلْ إِنَّمَا الْآيَاتُ عِنْدَ اللَّهِ وَإِنَّمَا أَنَا نَذِيرٌ مُبِينٌ
50-) Ve kalu levla ünzile aleyhi ayâtun min Rabbih* kul innemel ayâtü indAllâh* ve innema ene neziyrun mubiyn;
50-) Dediler ki: “O`na Rabbinden mucizeler inzâl edilmeliydi!”… De ki: “Mucizeler sadece Allâh indîndendir… Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.”
أَوَلَمْ يَكْفِهِمْ أَنَّا أَنْزَلْنَا عَلَيْكَ الْكِتَابَ يُتْلَىٰ عَلَيْهِمْ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَرَحْمَةً وَذِكْرَىٰ لِقَوْمٍ يُؤْمِنُونَ
51-) Evelem yekfihim enna enzelna aleykel Kitabe yütla aleyhim* inne fiy zâlike le rahmeten ve zikra li kavmin yu`minun;
51-) Kendilerine bildirilen O BİLGİ`yi sana inzâl etmiş olmamız, onlara yeterli gelmedi mi? Muhakkak ki bunda iman eden topluma elbette bir rahmet ve öğüt vardır.
قُلْ كَفَىٰ بِاللَّهِ بَيْنِي وَبَيْنَكُمْ شَهِيدًا ۖ يَعْلَمُ مَا فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۗ وَالَّذِينَ آمَنُوا بِالْبَاطِلِ وَكَفَرُوا بِاللَّهِ أُولَٰئِكَ هُمُ الْخَاسِرُونَ
52-) Kul kefa Billâhi beyniy ve beyneküm şehiyda* ya`lemu ma fiys Semavati vel`Ard* velleziyne amenû Bil bâtıli ve keferu Billâhi ülaike hümül hasirun;
52-) De ki: “Benimle aranızda şahitlik itibarıyla Esmâ`sıyla hakikatim olan Allâh yeterlidir! Semâlarda ve arzda olanı bilir! Bâtıla inanıp (kendilerini toprak olacak beden kabul edip); Esmâ`sıyla nefslerinin hakikati olan Allâh`ı inkâr edenlere gelince, işte onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir!”
وَيَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِ ۚ وَلَوْلَا أَجَلٌ مُسَمًّى لَجَاءَهُمُ الْعَذَابُ وَلَيَأْتِيَنَّهُمْ بَغْتَةً وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
53-) Ve yesta`ciluneke Bil azâb* ve levla ecelün müsemmen lecaehümül azâb* ve le ye`tiyennehüm bağteten ve hüm lâ yeş`urun;53-) Eğer takdir edilmiş bir ömürleri olmasaydı, onlara azap elbette gelirdi! Onlar farkında değilken, kendilerine aniden, mutlaka gelecektir.
يَسْتَعْجِلُونَكَ بِالْعَذَابِ وَإِنَّ جَهَنَّمَ لَمُحِيطَةٌ بِالْكَافِرِينَ
54-) Yesta`ciluneke Bil azâb* ve inne cehenneme le muhıytatün Bil kafiriyn;
54-) Azaplarını (ölümü) senden acele istiyorlar… Muhakkak ki Cehennem (el an) hakikat bilgisini inkâr edenleri ihâta etmiştir!
يَوْمَ يَغْشَاهُمُ الْعَذَابُ مِنْ فَوْقِهِمْ وَمِنْ تَحْتِ أَرْجُلِهِمْ وَيَقُولُ ذُوقُوا مَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ
55-) Yevme yağşâhümül azâbü min fevkıhim ve min tahti erculihim ve yekulü zûku ma küntüm ta`melun;
55-) O süreçte, azap onların üstlerinden (bilinçlerini) ve ayaklarının altından (bedenlerini) bürür ve: “Yaptıklarınızın getirisini tadın!” der.
يَا عِبَادِيَ الَّذِينَ آمَنُوا إِنَّ أَرْضِي وَاسِعَةٌ فَإِيَّايَ فَاعْبُدُونِ
56-) Ya ıbadiyelleziyne amenû inne ardiY vasiatün feiyyaye fa`budun;
56-) Ey iman eden kullarım! Muhakkak ki Benim Arz`ım geniştir! (Beyin kapasitesi geniştir! Burada şunu fark etmek gerekir. Gerek beden ve gerekse beyin madde ve toprak asıllı yapısı ve katmanı itibarıyla “arz” kelimesiyle işaretlenirken; beyin faaliyetinin, nöronik hareketlerinin daha da deriniyle data açığa çıkışının anlatımı da “semâ” kelimesiyle tanımlanmıştır. “Semâlar” denilmesinin sebebi ise açığa çıkan data, bilgi – ilim kapsamı mertebeleridir kanaatimizce. Dolayısıyladır ki burada “arzım geniştir” işaretiyle beyin kapasitesinin olabildiğince yüksek düzeyde kullanılarak ilim elde edilmesi önerilmektedir. Zira ana konu toprakta yok olacak kapasiteler, nesneler değil ölümsüz yaşam itibarıyla gerekli kazanımlardır.) Yalnız bana kulluk edin!
كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ ۖ ثُمَّ إِلَيْنَا تُرْجَعُونَ
57-) Küllü nefsin zâikatül mevti sümme ileyna turce`un;
57-) Her nefs, ölümü tadacaktır! Sonra bize döndürüleceksiniz!
وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُبَوِّئَنَّهُمْ مِنَ الْجَنَّةِ غُرَفًا تَجْرِي مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهَارُ خَالِدِينَ فِيهَا ۚ نِعْمَ أَجْرُ الْعَامِلِينَ
58-) Velleziyne amenû ve amilus salihati le nübevviennehüm minel cenneti ğurefen tecriy min tahtihel enharu halidiyne fiyha* nı`me ecrul amiliyn;
58-) (Hakikatlerine) iman edip imanın gereğini uygulayanlara gelince, kesinlikle onlara cennetten, altlarından nehirler akan yüksek odalar hazırlayacağız… Onlarda sonsuza dek yaşarlar… Çalışanların karşılığı ne güzeldir
الَّذِينَ صَبَرُوا وَعَلَىٰ رَبِّهِمْ يَتَوَكَّلُونَ
59-) Elleziyne saberu ve alâ Rabbihim yetevekkelun;
59-) Onlar ki sabrediyorlar ve Rablerine tevekkül ediyorlar (nefslerinin hakikatindeki El Vekiyl isminin özelliğine iman edip işlevine güveniyorlar)!
وَكَأَيِّنْ مِنْ دَابَّةٍ لَا تَحْمِلُ رِزْقَهَا اللَّهُ يَرْزُقُهَا وَإِيَّاكُمْ ۚ وَهُوَ السَّمِيعُ الْعَلِيمُ
60-) Ve keeyyin min dabbetin lâ tahmilü rizkaha* Allâhu yerzükuha ve iyyaküm* ve HUves Semiy`ul Aliym;
60-) Nice canlı var ki, yaşam gıdasını yüklenip taşımıyor… Onların da sizin de yaşam gıdanızı Allâh veriyor… “HÛ”; Semi`dir, Aliym`dir.
وَلَئِنْ سَأَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ ۖ فَأَنَّىٰ يُؤْفَكُونَ
61-) Ve lein seeltehüm men halekas Semavati vel Arda ve sahhareş Şemse vel Kamere le yekulünnAllâh* feenna yü`fekûn;
61-) Yemin olsun ki eğer onlara: “Semâları ve arzı kim yarattı, Güneş`i ve Ay`ı kim işlevlendirdi?” diye sorsan, elbette: “Allâh” diyecekler… Nasıl (bu gerçeği göz ardı edip şirke) dönüyorlar peki?
اللَّهُ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَاءُ مِنْ عِبَادِهِ وَيَقْدِرُ لَهُ ۚ إِنَّ اللَّهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمٌ
62-) Allâhu yebsütur rizka limen yeşau min ıbadiHİ ve yakdiru leh* innAllâhe Bi külli şey`in `Aliym;
62-) Allâh, kullarından dilediğine yaşam gıdasını arttırır ve (dilediğine de) kısar! Muhakkak ki Allâh Bi-küllî şey`in (hakikatinde olarak) Aliym`dir.
وَلَئِنْ سَأَلْتَهُمْ مَنْ نَزَّلَ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَأَحْيَا بِهِ الْأَرْضَ مِنْ بَعْدِ مَوْتِهَا لَيَقُولُنَّ اللَّهُ ۚ قُلِ الْحَمْدُ لِلَّهِ ۚ بَلْ أَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ
63-) Ve lein seeltehüm men nezzele mines Semai maen feahya Bihil Arda min ba`di mevtiha leyekulünnAllâh* kulil Hamdü lillâh* bel ekseruhüm lâ ya`kılun;
63-) Yemin olsun ki eğer onlara: “Semâdan suyu tenzîl edip de (şuurunda hakikat ilmi açığa çıkarıp), ölümünden sonra (hakikat şuurundan mahrum ölü gibi yaşarken) onunla arzı (bedeni) kim diriltti?” diye sorsan, elbette: “Allâh” diyecekler… De ki: “El Hamdu lillâh = Hamd, Allâh`a aittir!” Hayır, onların çoğu aklını kullanıp bunları değerlendirmezler!
وَمَا هَٰذِهِ الْحَيَاةُ الدُّنْيَا إِلَّا لَهْوٌ وَلَعِبٌ ۚ وَإِنَّ الدَّارَ الْآخِرَةَ لَهِيَ الْحَيَوَانُ ۚ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ
64-) Ve ma hazihil hayatüd dünya illâ lehvün ve le`ıb* ve inned darel ahırete lehiyel hayevan* lev kânu ya`lemun;
64-) Şu dünya hayatı (en sefil yaşam – esfeli sâfîliyn) bir eğlence (kendini avutarak keyifle oyalanma) ve bir oyundan (kurallarına göre oynanan senaryo) başka bir şey değildir! Sonsuz gelecek vatana gelince; işte asıl bilinçlilik – yaşam yurdu odur. Kavrayabilselerdi!
فَإِذَا رَكِبُوا فِي الْفُلْكِ دَعَوُا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ فَلَمَّا نَجَّاهُمْ إِلَى الْبَرِّ إِذَا هُمْ يُشْرِكُونَ
65-) Feizâ rakibu fiyl fülki deavullahe muhlisıyne lehüd diyn* felemma neccahüm ilel berri izâ hüm yüşrikûn;
65-) Gemiye bindikleri vakit, inançlarını sırf O`na yönlendirerek Allâh`a dua ederler… Onları karaya (çıkarıp) kurtarınca, bir de bakarsın onlar şirk koşuyorlar!لِيَكْفُرُوا بِمَا آتَيْنَاهُمْ وَلِيَتَمَتَّعُوا ۖ فَسَوْفَ يَعْلَمُونَ
66-) Li yekfüru Bima ateynahüm ve liyetemette`u* fesevfe ya`lemun;
66-) Kendilerine verdiklerimize (hakikatlerindeki kuvvelere) nankörlük yapsınlar ve (geçici şeylerden) faydalansınlar diye (şirke dönerler)! Yakında anlayacaklar!
أَوَلَمْ يَرَوْا أَنَّا جَعَلْنَا حَرَمًا آمِنًا وَيُتَخَطَّفُ النَّاسُ مِنْ حَوْلِهِمْ ۚ أَفَبِالْبَاطِلِ يُؤْمِنُونَ وَبِنِعْمَةِ اللَّهِ يَكْفُرُونَ
67-) Evelem yerav enna cealna Haramen Aminen ve yütehattafünNasu min havlihim* efebil bâtıli yu`minune ve Bi nı`metillâhi yekfürun;
67-) Görmediler mi ki, onların çevresinden insanlar çekilip alınırlarken güvenli bir Harem kıldık… Bâtıla (kendilerinin bedenden ibaret olup, vefat ederek yok olacaklarına) iman edip, Allâh nimetini (nefslerindeki El Esmâ kuvvelerini) inkâr ederek nankörlük yapmıyorlar mı?
وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرَىٰ عَلَى اللَّهِ كَذِبًا أَوْ كَذَّبَ بِالْحَقِّ لَمَّا جَاءَهُ ۚ أَلَيْسَ فِي جَهَنَّمَ مَثْوًى لِلْكَافِرِينَ
68-) Ve men azlemü minmeniftera alAllâhi keziben ev kezzebe Bil Hakkı lemma caeh* eleyse fiy cehenneme mesven lilkafiriyn;
68-) Allâh üzerine yalan uydurandan yahut kendisine Hak olarak (Rasûl) geldiğinde bunu yalanlayandan daha zâlim kimdir? Hakikat bilgisini inkâr edenlerin yaşam ortamı, cehennemde değil midir?
وَالَّذِينَ جَاهَدُوا فِينَا لَنَهْدِيَنَّهُمْ سُبُلَنَا ۚ وَإِنَّ اللَّهَ لَمَعَ الْمُحْسِنِينَ
69-) Velleziyne cahedu fiyna lenehdiyennehüm sübüleNA* ve innAllâhe leme`al muhsiniyn;
69-) Biz`e (ermek için nefsine karşı) savaş verenlere gelince, elbette onları yollarımıza ulaştıracağız… Kesinlikle Allâh, yakîn ehliyle (ihsan sahibi {Allâh`a görüyormuşçasına yönelen}) elbette beraberdir! (Mâiyet sırrı)


30- RÛM SÛRESİ الروم Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
BismillahirRahmânirRahiym
الم
1-) Elif, Lâââm, Miiiym;
1-) Elif, Lâm, Mim.
غُلِبَتِ الرُّومُ
2-) ĞulibetirRum;
2-) Rum (Bizanslılar), mağlup oldu!
فِي أَدْنَى الْأَرْضِ وَهُمْ مِنْ بَعْدِ غَلَبِهِمْ سَيَغْلِبُونَ
3-) Fiy ednel Ardı ve hüm min ba`di ğalebihim seyağlibun;
3-) Yakın bir bölgede… Onlar (Rum) bu yenilgiden sonra, galip geleceklerdir.
فِي بِضْعِ سِنِينَ ۗ لِلَّهِ الْأَمْرُ مِنْ قَبْلُ وَمِنْ بَعْدُ ۚ وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَ
4-) Fiy bıd`ı siniyn* Lillâhil` Emru min kablü ve min ba`d* ve yevmeizin yefrahul mu`minun;
4-) Birkaç sene içinde… Başından sonuna hüküm Allâh`ındır! O zaman iman edenler sevinir (Allâh`ın bildirdiği gerçekleştiği için).
بِنَصْرِ اللَّهِ ۚ يَنْصُرُ مَنْ يَشَاءُ ۖ وَهُوَ الْعَزِيزُ الرَّحِيمُ
5-) Bi nasrillâh* yensuru men yeşa`* ve “HU”vel `Aziyzür Rahıym;
5-) Allâh yardımıyla… Dilediğine zafer verir! “HÛ”; Aziyz`dir, Rahıym`dir.
وَعْدَ اللَّهِ ۖ لَا يُخْلِفُ اللَّهُ وَعْدَهُ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
6-) Va`dAllâh* lâ yuhlifullahu va`deHU ve lâkinne ekseranNasi lâ ya`lemun;
6-) Allâh`ın vaadi (bu)! Allâh, vaadinden dönmez! Ne var ki insanların ekseriyeti bilmezler.
يَعْلَمُونَ ظَاهِرًا مِنَ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَهُمْ عَنِ الْآخِرَةِ هُمْ غَافِلُونَ
7-) Ya`lemune zahiren minel hayatid dünya*ve hüm anil ahıreti hüm ğafilun;
7-) Onlar kozalarında yaşamaları yüzünden sonsuz gelecek yaşamdan habersizdirler; dünya hayatını madde yanı itibarıyla bilip kabul ederler!
أَوَلَمْ يَتَفَكَّرُوا فِي أَنْفُسِهِمْ ۗ مَا خَلَقَ اللَّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ وَأَجَلٍ مُسَمًّى ۗ وَإِنَّ كَثِيرًا مِنَ النَّاسِ بِلِقَاءِ رَبِّهِمْ لَكَافِرُونَ
8) Evelem yetefekkeru fiy enfüsihim* ma halekAllâhus Semavati vel Arda ve ma beynehüma illâ Bil Hakkı ve ecelin müsemma* ve inne kesiyren minenNasi Bi Lıkai Rabbihim lekâfirun;
8- ) Nefslerindekini (hakikatlerini) hiç tefekkür etmediler mi? Allâh, semâları, arzı ve ikisi arasında olan şeyleri sadece Hak olarak; belli bir ömür süreciyle yarattı! Şüphesiz ki insanlardan çoğu Rablerine ereceklerini inkâr edenlerdir.
أَوَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَيَنْظُرُوا كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ ۚ كَانُوا أَشَدَّ مِنْهُمْ قُوَّةً وَأَثَارُوا الْأَرْضَ وَعَمَرُوهَا أَكْثَرَ مِمَّا عَمَرُوهَا وَجَاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَيِّنَاتِ ۖ فَمَا كَانَ اللَّهُ لِيَظْلِمَهُمْ وَلَٰكِنْ كَانُوا أَنْفُسَهُمْ يَظْلِمُونَ
9-) Evelem yesiyru fiyl Ardı feyenzuru keyfe kâne akıbetülleziyne min kablihim* kânu eşedde minhüm kuvveten ve esârul Arda ve ameruha eksere mimma ameruha ve caethüm Rusulühüm Bil beyyinat* fema kânAllâhu liyazlimehüm ve lâkin kânu enfüsehüm yazlimun;
9-) Yeryüzünde gezip dolaşıp bakmazlar mı ki, onlardan öncekilerin sonu nasıl oldu? Onlar (öncekiler), kuvvet itibarıyla bunlardan (şimdikilerden) daha şiddetli idiler… Arzı sürüp altüst etmişler ve onu (yeryüzünü), bunların imar ettiklerinden daha çok imar etmişlerdi… Onların Rasûlleri onlara açık deliller olarak gelmişti. (Demek ki) Allâh onlara zulmetmiyordu; ne var ki onlar kendi nefslerine zulmediyorlardı.
ثُمَّ كَانَ عَاقِبَةَ الَّذِينَ أَسَاءُوا السُّوأَىٰ أَنْ كَذَّبُوا بِآيَاتِ اللَّهِ وَكَانُوا بِهَا يَسْتَهْزِئُونَ
10-) Sümme kâne akıbetelleziyne esaüs sûâ en kezzebu Bi âyâtillâhi ve kânu Biha yestehziun;

10-) Sonra kötülük (kendilerine zulüm) edenlerin sonu en kötü oldu! Çünkü Allâh`ın işaretlerini yalanlamışlardı; onlarla alay ederlerdi.
اللَّهُ يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ ثُمَّ إِلَيْهِ تُرْجَعُونَ
11-) Allâhu yebdeül halka sümme yu`ıydühu sümme ileyHİ turce`un;

11-) Allâh halkı yaratır, sonra onu iade eder; sonra da O`na döndürülürsünüz.
وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُبْلِسُ الْمُجْرِمُونَ
12-) Ve yevme tekumüs saatü yüblisül mücrimun;

12-) O zamanın gerçekleştiği süreçte, suçlular (şirk ehli) ümitlerini kesip susarlar.
وَلَمْ يَكُنْ لَهُمْ مِنْ شُرَكَائِهِمْ شُفَعَاءُ وَكَانُوا بِشُرَكَائِهِمْ كَافِرِينَ
13-) Ve lem yekün lehüm min şürekâihim şüfe`aü ve kânu Bi şürekâihim kâfiriyn;

13-) Şirk koştuklarının şefaati olmadı; zira şirk koştuklarının geçersizliğini gördüler!
وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يَوْمَئِذٍ يَتَفَرَّقُونَ
14-) Ve yevme tekumüs saatü yevmeizin yeteferrekun;

14-) O saatin (ölüm) yaşandığı süreçte, (iman ve şirk ehli) ayrılırlar.
فَأَمَّا الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَهُمْ فِي رَوْضَةٍ يُحْبَرُونَ
15-) Feemmelleziyne amenû ve amilus salihati fehüm fiy ravdatin yuhberun;

15-) İman edip imanın gereğini uygulayanlara gelince, onlar bir huzur ortamında sevindirilirler.
وَأَمَّا الَّذِينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِآيَاتِنَا وَلِقَاءِ الْآخِرَةِ فَأُولَٰئِكَ فِي الْعَذَابِ مُحْضَرُونَ
16-) Ve emmelleziyne keferu ve kezzebu Bi âyâtiNA ve Lıkail ahireti feülaike fiyl azâbi muhdarun;

16-) Hakikat bilgisini inkâr edenler ve varlıklarındaki işaretlerimizi ve sonsuz gelecek yaşama kavuşmayı yalanlayanlara gelince, işte onlar da (o malûm) azabın içinde zorunlu kalırlar!
فَسُبْحَانَ اللَّهِ حِينَ تُمْسُونَ وَحِينَ تُصْبِحُونَ
17-) FesubhanAllâhi hıyne tümsune ve hıyne tusbihun;
17-) Subhan`dır Allâh, akşamınızda da sabahınızda da!
وَلَهُ الْحَمْدُ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَعَشِيًّا وَحِينَ تُظْهِرُونَ
18-) Ve leHUl Hamdu fiys Semavati vel Ardı ve aşiyyen ve hıyne tuzhirun;
18-) Ki, semâlarda ve arzda Hamd O`na aittir… Güneşin tam tepede olduğu ya da kaybolmaya yüz tuttuğu süreçte
يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيِّتَ مِنَ الْحَيِّ وَيُحْيِي الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا ۚ وَكَذَٰلِكَ تُخْرَجُونَ
19-) Yuhricül hayye minel meyyiti ve yuhricül meyyite minel hayyi ve yuhyil Arda ba`de mevtiha* ve kezâlike tuhrecun;
19-) Diriyi ölüden çıkarır, ölüyü diriden çıkarır ve ölümünden sonra arzı diriltir… Siz de böylece çıkarılacaksınız.
وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَكُمْ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ إِذَا أَنْتُمْ بَشَرٌ تَنْتَشِرُونَ
20-) Ve min âyâtihi en halekaküm min türabin sümme izâ entüm beşerun tenteşirun;
20-) O`nun mucizelerindendir – işaretlerindendir sizi topraktan yaratması… Sonra siz, beşer (kendini beden olarak kabullenen) olarak yayıldınız (oysa halife olarak yaratılmıştınız)!
وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ أَنْفُسِكُمْ أَزْوَاجًا لِتَسْكُنُوا إِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُمْ مَوَدَّةً وَرَحْمَةً ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
21-) Ve min âyâtihi en haleka leküm min enfüsiküm ezvacen liteskünu ileyha ve ce`ale beyneküm meveddeten ve rahmeten, inne fiy zâlike leâyâtin li kavmin yetefekkerun;
21-) O`nun işaretlerindendir, kendi benliklerinizden (Esmâ terkibi olarak meydana gelen bilinçlerinizden) eşler (beden) yaratması, onlara yerleşip sükûn bulasınız ve aranızda sevgi ve rahmet oluştursun sizin için diye… Muhakkak ki bu olayda, tefekkür eden bir topluluk için elbette nice işaretler vardır.
وَمِنْ آيَاتِهِ خَلْقُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاخْتِلَافُ أَلْسِنَتِكُمْ وَأَلْوَانِكُمْ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِلْعَالِمِينَ
22-) Ve min âyâtihi halkus Semavati vel Ardı vahtilafü elsinetiküm ve elvaniküm* inne fiy zâlike leâyâtin lil alemiyn;
22-) O`nun işaretlerindendir, semâlar (bilinç mertebeleri) ile arzın (beyinin – bedenin) yaratılması ve lisanlarınız ile renklerinizin farklı olması… Muhakkak ki bu olayda âlemler (insanlık) için elbette işaretler vardır.
وَمِنْ آيَاتِهِ مَنَامُكُمْ بِاللَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَابْتِغَاؤُكُمْ مِنْ فَضْلِهِ ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَسْمَعُونَ
23-) Ve min âyâtiHİ menamüküm Bil leyli ven nehari vebtiğaüküm min fadliHİ, inne fiy zâlike leâyâtin li kavmin yesme`un;
23-) O`nun işaretlerindendir, gecede uyumanız ve gündüz O`nun fazlından talep etmeniz… Muhakkak ki bu olayda algılayan topluluk için elbette işaretler vardır.
وَمِنْ آيَاتِهِ يُرِيكُمُ الْبَرْقَ خَوْفًا وَطَمَعًا وَيُنَزِّلُ مِنَ السَّمَاءِ مَاءً فَيُحْيِي بِهِ الْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا ۚ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
24-) Ve min âyâtiHİ yüriykümül berka havfen ve tame`an ve yünezzilu minesSemai maen feyuhyiy Bihil Arda ba`de mevtiha* inne fiy zâlike leâyâtin likavmin ya`kılun;
24-) O`nun işaretlerindendir ki, korku ve umutlanmanız için size şimşeği (hakikat fikrini şimşek çakması gibi bir an hissettirir) gösterir… Semâdan (beyninizin hakikati olan Esmâ boyutundan – datadan) bir su (ilim) inzâl eder de onun (ilim) ile ölümünden sonra (hakikati yaşamazken) arzı (kendini beden kabullenmiş bilinci) diriltir… Muhakkak ki bunda aklını kullanabilen bir topluluk için elbette işaretler – dersler vardır.
وَمِنْ آيَاتِهِ أَنْ تَقُومَ السَّمَاءُ وَالْأَرْضُ بِأَمْرِهِ ۚ ثُمَّ إِذَا دَعَاكُمْ دَعْوَةً مِنَ الْأَرْضِ إِذَا أَنْتُمْ تَخْرُجُونَ
25-) Ve min âyâtiHİ en tekumes Semaü vel Ardu Bi emriHİ, sümme izâ de`aküm da`veten minel Ardı izâ entüm tahrucun;
25-) O`nun işaretlerindendir, semâ (bilinç) ve arzın (bedenin) O`nun hükmü olarak yaşamına devam etmesi… Sonra arzdan (bedenden) bir davet ile (Azrailî kuvve) sizi çağırdığı vakit, hemen siz çıkarsınız!
وَلَهُ مَنْ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۖ كُلٌّ لَهُ قَانِتُونَ
26-) Ve leHU men fiys Semavati vel Ard* küllün leHU kanitun;
26-) Semâlarda (bilinçli) ve arzda (bedenli) kim varsa, O`nun içindir… Hepsi O`na itaat hâlindedir.
وَهُوَ الَّذِي يَبْدَأُ الْخَلْقَ ثُمَّ يُعِيدُهُ وَهُوَ أَهْوَنُ عَلَيْهِ ۚ وَلَهُ الْمَثَلُ الْأَعْلَىٰ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ ۚ وَهُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
27-) Ve “HU”velleziy yebdeül halka sümme yu`ıydühu ve huve ehvenü aleyHİ, ve leHUl meselül a`lâ fiys Semavati vel`Ard* ve “HU”vel `Aziyzül Hakiym;
27-) “HÛ” ki halkı ibda (izhar) eden, sonra onu iade eden! Ki o(nu yapmak), O`na kolaydır! Semâlarda ve arzda en âlâ misaller O`nundur! “HÛ”; Aziyz`dir, Hakiym`dir.
ضَرَبَ لَكُمْ مَثَلًا مِنْ أَنْفُسِكُمْ ۖ هَلْ لَكُمْ مِنْ مَا مَلَكَتْ أَيْمَانُكُمْ مِنْ شُرَكَاءَ فِي مَا رَزَقْنَاكُمْ فَأَنْتُمْ فِيهِ سَوَاءٌ تَخَافُونَهُمْ كَخِيفَتِكُمْ أَنْفُسَكُمْ ۚ كَذَٰلِكَ نُفَصِّلُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ
28-) Darabe leküm meselen min enfüsiküm* hel leküm min ma meleket eymanüküm min şürekâe fiy ma razaknâküm feentüm fiyhi sevaün tehafunehüm kehıyfetiküm enfüseküm* kezâlike nüfassılul âyâti likavmin ya`kılun;
28-) Size nefslerinizden bir misal verdi: Siz yaşam gıdalarınızda (mallarınızda), kölelerinizin ortaklığını kabul eder misiniz? Ki siz mallarda onlarla eşit olmayı kabullenip, kendi nefslerinizden korktuğunuz gibi onlardan korkuyor musunuz? Aklını kullanan bir toplum için dersleri böylece ayrıntılıyoruz.
بَلِ اتَّبَعَ الَّذِينَ ظَلَمُوا أَهْوَاءَهُمْ بِغَيْرِ عِلْمٍ ۖ فَمَنْ يَهْدِي مَنْ أَضَلَّ اللَّهُ ۖ وَمَا لَهُمْ مِنْ نَاصِرِينَ
29-) Belit tebealleziyne zalemu ehvaehüm Bi ğayri `ılm* femen yehdiy men edallAllâh* ve ma lehüm min nasıriyn;
29-) Hayır, zulmedenler bilgisizce kendi boş istek ve hayallerine tâbi oldular… Allâh`ın saptırdığına hidâyet edecek kimdir? Onlar için yardımcı da yoktur!
فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ حَنِيفًا ۚ فِطْرَتَ اللَّهِ الَّتِي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَا ۚ لَا تَبْدِيلَ لِخَلْقِ اللَّهِ ۚ ذَٰلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَٰكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ
30-) Feekım vecheke liddiyni haniyfa* fıtratAllâhilletiy fetaren Nase aleyha* lâ tebdiyle li halkıllâh* zâliked diynül kayyimü, ve lâkinne ekseranNasi lâ ya`lemun;
30-) Vechini (şuurunu) Hanîf olarak (tanrıya tapınmaksızın, Allâh`a şirk koşmaksızın) o Tek Din`e yönelt! O Allâh Fıtratı`na (beynin ana çalışma sistem ve mekanizması) ki, insanları onun üzerine (o ana sistem ve mekanizmayla) yaratmıştır! Allâh yaratışında değişme olmaz! İşte bu, Din-i Kayyim`dir (sonsuz geçerli Sistem, Sünnetullâh`tır)… Ne var ki insanların çoğunluğu (bu gerçeği) bilmezler.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir